Ana içeriğe atla

#2 Zihin Denizi


'Aradığım sadece biraz ilgiydi.' demişti arkadaşlarına veda ederken Umber. Artık hiçbir şeyin gerçek anlamda umurunda olmamasından korkuyordu. Nitekim bu gerçekleşmek üzereydi. Yıllarca hep umursuz, vurdumduymaz bir imaj yansıtmıştı çevresine. Fakat içinde hep bir karmaşa ve hep bir umursayan, acı çeken yan vardı. Olmak istediği şeyi dış görünüşüne yansıtmayı başarmıştı fakat iç dünyasına yapacak cesareti yoku. Kendisini kaybetmekten, başka bir şeye dönüşmekten öyle korkuyordu ki sonunda o eşiğe geldiğini fark etmemişti bile.

Evinin merdivenlerine tırmanırken aklında arkadaşlarına ettiği veda vardı. Şakanın dozunu fazla kaçırmışlardı. Alay etmekten zevk alır bir hale geldiklerinde içindeki alttan alan yanı bir kenara fırlatıp hepsine içindeki karmaşayı tattırmıştı. Fakat beklediği anlayıştan ziyade ön yargı duvarından seken yalnızlığı alabilmişti sadece. Uzun uzun yürümüştü yanlarından ayrıldığında. Kulağına taktığı kulaklıktan çalan The Monster isimli şarkı sanki ona bir şeyleri ima ediyor gibiydi. Gerçekten öyle miydi? Bu hareketi, yıllardır kendini tutuşu sonunda onu bir canavara mı dönüştürecekti?

Dairesinin kapısına geldiğinde derin bir iç çekerek kapısını açtı. Elindeki bira dolu poşeti mutfağa bıraktıktan sonra içlerinden birini açarak yatak odasına geçti. Standart aydınlatma ışığı yerine, sadece cinsel ilişkilerinde kullandığı loş pembe led ışıklarını yaktı. Çekmecelerden birinden çıkardığı acil durum paketi adını verdiği onu acılarından ve zavallılığından kurtaracağını düşündüğü paketi yatağına fırlattıktan sonra açık durumda bıraktığı laptobundan Stay parçasını çalmaya başladı.



Yatağına fırlattığı paketi açıp açmamak konusunda tereddütteydi. Bir yandan çalan parçanın sözleri zihnine doluşurken diğer yandan kararını sorgulamaya başlıyordu. Ya benliğim sonsuza dek ölürse. Ya çevremde beni gerçekten seven ve anlayan insanlar, özellikle ailem, bürüneceğim yeni kimliğe karşı üzüntü duyarlarsa. Ya bunu kaldıramazlarsa? 

Daha önce başkalarını bu denli incelikle düşündüğünün farkında değildi. Hatta çoğu zaman dışına yansıttı umursamaz yanınında insanların geri dönüşleriyle birleşmesinden kaynaklı olarak, aşırı bir acımasızlığı olduğunu düşünürdü. Fakat bu yaşadığı sadece bir illüzyondu. Umber her zaman başkalarının iyiliğini kendi iyiliğinden önce tutardı ve genelde her zaman kolay harcanabilen kişi olurdu.

'Sanırım, bunu yapacağım.' dedi kendi kendine. Açtığı birasından bir yudum alıp paketi açmaya koyuldu. Paketin içinden notu dikkatle bantlandığı yerden söktü ve okumaya başladı.

Derin bir hazza eriştirecek olan bu ürünümüzü kullanmadan önce zihninizin berrak ve iç görünüzün temiz olmasına özen gösterin. Eğer kendinizde tutarsızlık olduğunu düşünüyorsanız, özellikle veremediğiniz kararlarınız varsa, mümkün mertebe ürünü deneyecek başka bir zaman bulunuz. Kullanımlarınızdan sizin sorumlu olduğunuzu hatırlatmaktan kıvanç duyup, bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz.

Notu bir kenara bıraktı ve iyice sarılıp sarmalanmış olan sıvının bulunduğu tüpü çıkardı. Pembe led ışıklarına doğru göz hizasında tüpü tuttu ve derin düşüncelere daldı. Ya gerçekten benliğimi kaybedersem. Ya bir daha bu şekilde düşünemezsem ve karar alamayacak duruma düşersem? 

Birasından bu sefer çok daha büyük bir yudum aldı. 'Her ne olacaksa olsun! Bu sefer yapacağım.' dedi. Tüpün başlığını söktü ve sıvıyı bedenine almasına çok yaklaştı. Sanki benliği gitmekten ödü kopuyormuş gibi ona paketi alış anısının bombardımanına başladı. 

Gene böyle bir düşüş dönemindeyken internette intihar stilleri üzerinde bir araştırma yapıyordu. Aradığı olabildiğince az acı veren ve kişi farkında olmadan onu öldüren türden bir şeydi. Arayışındaki spesifiklik aradığını bulma konusunda sıkıntı yaratmıştı ona. Umutları bu konuda da tükenecekken iken karşısına tüm intihar kavramının ötesine geçecek bir şey çıktı. Deep web'i bu yüzden seviyordu Umber. Her insanın arayışına bir sonuç bulunabiliyordu orada.

Girdiği sitede karşısına çıkan bu ürün, kendi benliğinden ve karakterinden rahatsız olan, onu zavallı ve beceriksiz gören kişilerin yeni bir karakter ve benlik inşa etmesine fırsat verecek bir zihin durumuna erişmesini sağlıyordu. Verilen vaatin büyüklüğü karşısında eli ayağı kısa süreli titreyen Umber ürünü alıp denemeye karşı yoğun bir arzu geliştirmişti içinde. Nitekim ürünü sipariş etti ve ürün özel ve daha önce hiç görmediği bir kargo şirketi tarafından, şirketin konumlandırdığı yerde teslim edilmişti. Hatta bu denli ciddi ve titiz teslim işlemi Umber'i bir süre için derin düşüncelere ve verdiği kararı sorgulamasına neden olmuştu.

Ürün ile birlikte evine geldikten sonra ürünü deneyenlerin olup olmadığı ile ilgili yaptığı küçük çaplı araştırmada fazlasıyla verimsiz geçmişti. Ürünü üreticilerin prensiplerine göre ürün ile ilgili yaşanacak her türlü deneyim kişiye ait olmalıdır ve bunu paylaşmak kesinlikle yasak sayılmaktaydı. Hatta olur da birileri yazarsa diye kişilerin ip adresleri ürünün satışı gerçekleştikten sonra sisteme kayıt ediliyordu. Böylece sızdırılan her bilgi için kişinin özel mülküne kişinin rızası olsun veya olmasın müdahale edilebildiği açık bir dille ürün satıcıları tarafından bildirilmişti.

'Ne gizlilik ama!' diye düşünmüştü o gün Umber. Kullanıp kullanmama konusunda kesinlikle özgür olduğunu biliyordu. Fakat aklında hep bir soru işareti vardı. Hayatı boyunca bir işe kalkışmadan önce o iş ile ilgili tecrübe sahibi kişilerden hep bilgi alarak, yapacağı şey hakkında iyi kötü fikir sahibi olarak, o işe başlardı. Bu durum farklıydı. Bir bilinmeze dalmak üzereydi. Sıvının zihninde ne tür bir değişikliğe sebep olacağını bilmiyordu ve bu bilinmezlik kanser derecesinde rahatsız ediyordu.

Zihninin yarattığı bu son direniş anı bombardımanını bir kenara itekledi ve içi bilinmez ile dolu olan sıvı tek dikişte içti. İlk başta bir viski içiyormuş gibi boğazının yandığını hissetti. İçeriğindeki maddelerin ne olduğu konusunda hiçbir bilgisi olmadığını o anda fark etti ve bu kısa süreli farkındalık onda küçük çaplı bir zihin karmaşasına yol açtı. Fakat daha sonra verdiği kararın arkasında durdu ve durumunu kabullenerek yatağına uzandı.

Gözlerini kapatarak neler olacağını beklemeye başladı. Ayaklarının altında başlayan karıncalanma hissi onu ilk başta heyecanlandırsa da zihnini olabildiğince berrak tutmaya gayret etti. Karıncalanma kısa sürede tüm bedenini sararak beden farkındalığının kaybolmasına neden oldu. Bu durum karşısında ne tür bir tepki vermesi gerektiğini bilmediğinden sadece hala açık olan zihninin verdiği güvenceyle sabırla beklemeye devam etti.

Bir süre sonra bilincinde kısa süreli gelgitler yaşamaya başladı. İlk başta uykusu geliyormuş sandı ve umursamadı fakat sonra bunun uykudan ziyade bir çeşit direniş olduğunu anladı. Kafasının içinde olup biten bu durum öylesine sarsıntı doluydu ki bir an için bedeninin uyuşmasının aslında onun güvenliği için gerekli bir tepki olduğunu düşündü. Aslında aldığı sıvı vaat ettiği gibi zihnini yeni baştan inşa etmesine yardım ediyordu.

Bir süre boyunca zihnini direnmesini ve sonunda yenilgi almış bir kralın kalesi ile birlikte yıkılması gibi yıkılışını ve zihin evrenini terk edişini izledi. Öyle bir deneyimdi ki yaşadığı koskoca bir evreni tek başına yöneten bir diktatörün sonunun gelişinden sonraki yaşanan özgürlük hissi gibi umutla doldu içi. Hiç bu kadar arınacağını tahmin etmiyordu. Sanki yıllardır bir hücrede zorla, işkence içinde tutuluyormuş da artık bunun sonu gelmiş gibiydi.

Zihni son derece engin bir deniz gibi duru ve sakindi. Artık neler olacağını pek umursamıyordu ki engin denizin tepesinde küçük bir bilye büyüklüğünde bir ışık topu oluştuğunu fark etti. Yıkılan ve denizin derinliklerine gömülen eski imparatorluğun küllerinden bir  anka kuşu misali oluşmuştu bu küçük ışık topu. Onunla ne yapması gerektiğini anlamak için biraz düşündükten sonra sonunda ne yapması gerektiğini anladı.

Engin deniz onun kendisi değildi. Engin deniz ona yaşaması için alan veren kainatın bir uzantısıydı. O ışık topunun ta kendisiydi. Yıkıldığı ve paramparça olduğu süre zarfında o sadece onun dışından izliyordu durumu. Artık yeniden doğmak üzere olan hakikati ile birleşme zamanı gelmişti. Durumu fark ettikten sonra ağır ağır ışıktan bilyeye doğru çekildi ve tamamen ona karıştı. Ona karışması ile birlikte adeta enerji ile dolan top ekseni etrafında dönmeye başladı. Her döndüğünde biraz daha büyüdüğünü ve yükseldiği izledi.

Bir yandan büyüyor bir yandan yükseliyordu. Artık küçük bilye kocaman bir yıldız gibi parlıyor ve zihin denizini aydınlatıyordu. Yükselişinin ve büyüyüşünün duraksaması içinde yoğun bir sınırlanma ve sıkışma duygusu oluşmasına neden olmaya başlamıştı. Bu durum karşısında ne yapacağını bilemedi ve kendini bu hisse teslim etti. Teslimiyet ile birlikte yoğun bir patlamaya şahit oldu. Öyle büyük bir patlamaydı ki altındaki deniz kayboldu ve karşısında büyükçe ve devasa bir uzay buldu.

Şaşkın bakışlarla bu oluşan uzayı izledi. Kendisine özgü bir uzaydı burası. Gezegenler ve yıldızlardan ziyade renkler ve ışık tozlarından oluşuyordu. Bu eşsiz güzellikteki manzarayı izlerken bir yandan da yeni doğmuş bir bebek gibi heyecanlı hissediyordu. Vaat edilen benliğin doğumu az evvelki patlama ile başlamıştı. Artık yeni benliğini inşa edebilirdi. Bunu anlaması ile birlikte bedeninin hissiyatı kademe kademe geri gelmeye başladı.

Karıncalanma hissiyatı bittiğinde altındaki yatağı hissetti ve gözlerini ağır ağır açtı Umber. Ne kadar zamandır yattığını bilmiyordu fakat yaşadığı bu tazelenmiş hissi öyle güzeldi ki başka hiçbir şeyi umursamadı. Tüm bu tepkimeye ve yaşadığı saykodelik deneyimin mimarı olan sıvının bulunduğu, artık bulunmadığı, tüpü eline aldı ve pembe lede doğru göz hizasında tuttu.

Laptobundan yükselen Cheers şarkısının yarattığı eğlenceli havasına kapılarak, 'Şerefe! Yeni benliğime!' dedi. Sıvıdan önceki halini düşündü de şuanda olmadığı kadar arınmış hissediyordu. Sanki dopdolu ve tıkanık durumda olan kanalizasyon sistemi patlamış ve paramparça olmuş da yerine yenisi inşa edilmiş gibiydi. Kesinlikle hissettiği buydu. Kendisini oldukça akışkan ve yeni kararlar almaya hazır hissediyordu.

...

Bu öyküye başlarken yaşadığım kafa aslında dün akşamda yaşadığım kafa gibiydi. İçimde yaşadığım bir çatışma söz konusu ve bu çatışmanın bende yarattığı tıkanıklıklar beni fazlasıyla yormuş durumda. Öyle bir duruma geldim ki, artık bu çatışmaların benliğimi parçaladığını ve yok etmeye başladığını düşünüyorum. Öyle ki Umber'in yaşadığı bu sıra dışı saykodelik durumu ben aktif yaşamımı sürerken, iç dünyamda yaşamaktayım. Sanırım bu sürece direnerek kendimi yıpratacağıma, buna teslim olmam benim daha fazla yararıma olacakmış gibi duruyor. 

Benliğimin yıkılan parçalarına yas tutarak kendimi üzeceğime, onun dönüşmesine fırsat vererek yeni bir şeyler deneyimlememin zamanı geldi artık. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

#1 Meşe'nin Gölgesinde

'Her nefes yeni bir başlangıçtır.'   Her zaman yaptığı gibi nehrin kenarındaki meşe ağacının gölgesinde oturmuş ve gözlerini kapatmıştı. Küçüklüğünden beri oynadığı nefesini takip etme oyununu oynuyordu. Her nefes alışı ve verişi çevresindeki seslerin derinliğini arttırıyordu adeta. Akan suyun sesi sanki her nefesinde şarkı söylüyordu.  Sırtını yasladığı ağacın gövdesinde bir sıcaklık hissetti Aia. Bu his onu ürtpertmek yerine mutlu etmişti. Ağaç onunla bağlantıya geçiyordu. Sonunda hayalini kurduğu şey gerçekleşmek üzereydi. Bir yandan nefesine odaklanırken diğer yandan ısının yoğunlaştığı bölgeyi tespit etmeye çalışıyordu. Isı ağır hareket ediyor ve gideceği yeri hesaplamaya çalışıyordu sanki. Kalbinin arka noktasına, sırtının sol kısmına yoğunlaştı ısı. Bu farklı bir deneyim oluyordu ona. Odağını kalbine yönlendirdi Aia. Artık nefes alış verişi stabilleşmişti. Aklındaki tek şey kalp atışlarıydı. Bir davul misali onu derinleştirdikçe derinleştiriyordu. Kuşların ins

#17 Deniz Feneri / Part 2

Üzerindeki şoku atan Yukio, şifacı kadın ve yaşlı fener bekçisi ile birlikte şöminenin aydınlattığı odada sohbete devam ediyorlardı. Aslında sadece Yukio konuşuyor, diğerleri onu dinliyorlardı. Denizden çıkarıldıktan sonra yeniden doğmuş gibi hisseden insan, beden fonksiyonlarını yeniden keşfediyor gibiydi. Bulunduğu yeni sayılabilecek bu yeri idrak etmek bir yana dursun geçmişinin anılarını hatırlamak ona bu yeni yer hakkında fikir verebilecekti. O böyle umuyordu.  ‘’Ben doğduğum toprakları hatırlamıyorum.’‘ dedi. Yaşlı kadın sessiz bir tebessümle ona yanıt verdi. Bu içini ısıtmıştı. Zorlamaması gerektiğini biliyordu hafızasını. Eskiden böyle çalışıyordu zihni ama artık değil. Yukio sakince şöminede yanan ateşe baktı. Son hatırladığı anıları geldi hatırına hemen. Ogry, Ohario, Oktavius... Biri daha vardı içlerinde. Alevler içindeki şu çocuk... Adını anımsayamıyordu ama amacını biliyordu.  ‘‘O alevler içindeki genç oğlanı görüyorum. Enerjimi korumak için oluşturduğum cep evrene yerleşt