Ana içeriğe atla

#3 - Şansın Laneti

'Şans faktörü hayatta ne kadar önemlidir?' 

....

'Şanslı biri misindir Liam?' diye sordu Carlos.

'Hayır, pek sayılmaz.' diye cevap verdi Liam.

'Ne kadar güzel, esas şanslı kişi sensin.'

Şaşırmış bir ifade ile Carlos'a bakan Liam neler döndüğünü anlamaya çalıştı. Fakat Carlos oldukça ciddiydi.

'Ben hayatım boyunca şanslı bir insandım Liam. Bu şans bana ne kazandırdı biliyor musun? Rahatlık. Dertsiz,tasasız bir yaşam. Şimdi düşünüyorsundur, bulmuşta bunuyor diye. Haklısın. Fakat anlatmak istediğim şeye kulak ver öncesinde.' dedi.

Oturduğu iskembeden kalktı ve dar pantolonun cebinden bir sigara çıkararak yaktı. Tekrardan oturarak söze girdi.

'Şans bir lanettir Liam. İnsanı tembelleştiren, rahata alıştıran, kolay yoldan geçindiren bir lanet. Sana bunun neden böyle olduğunu söyleyeyim. Hayal kurmanın hiçbir anlamı kalmıyor şanslı olduğunda. Ne hayal etsem öyle veya böyle onu elde edebiliyorum ben. Fakat hiçbir heyecan duyamıyorum onlara karşı. Çünkü genelde çabalamıyorum onları elde etmek için.

Bir araba almayı hayat etmek ve o araba için mücadele etmek ne kadar özlediğim birşey bir bilsen Liam. Günlerce, haftalarca o arabanın parasını biriktirmek, o uğurda ter dökmek,yorulmak,gerekirse aç uyumak... Bunları öyle kıskanarak bakıyorum ki...

Senin bir şeyi hayal ederken ve hayallerini gerçek kılarken yaşadığın tüm hazlarını kıskanıyorum. Çünkü ben bunlara hasretim. Ben zor nedir bilmiyorum Liam. Zorluğu hiç tatmadım. Kullandığım arabayı süpermarket çekilişinden kazandım. Evimi ailem hediye etti. Köpeğim doğuştan eğitimliydi. Okul yıllarımda hep hocaların sevdiği öğrenciydim ve kanaat notlarım hep A'ydı.

Görüyor musun Liam? Ben ne kadarda zavallı bir adamım. Sen eminim hocalarının gözüne girmek için çabalamış ve başardığında bunun hazzını yaşamışsındır. Ya da F aldığında daha çok çalışıp yüksek not alıp, sonra bunun hazzını yaşamışsındır.

Bende bunlar yok dostum. Yok! Ben şans lanetine çaptırılmış bir adamım. Öğrendiklerimde zorluğa dair birşey yok. Biliyor musun? Aşık olduğum gün Emily bana evlenme teklif etmişti. Onun için bile mücadele edemedim ben.Sadece diledim ve oldu. Bu bana artık öyle acı veriyor ki...

Bazen ölmek istiyorum. Belki ozaman şansızlığın orgazmını yaşarım diye. Bir keresinde bunu denemiştim hatta. Boynuma bir taş bağlayıp evimizin arka bahçesindeki havuzun içine oturdum. Ne oldu biliyor musun Liam? O gün 7.6 büyüklüğünde bir deprem oldu ve havuzumuzun orta yerinde devasa bir yarık oluştu. Tüm su oradan akıp gitti ve ben yine şanslı çıktım.

Şimdi sana soruyorum Liam? Gerçekten de şanssız bir insan mısın?'

Liam dehşet içinde arkadaşına bakıyordu. İçtiği kahveyi unutmuş ve buz gibi olmuştu. Alnından terler akıyor ve ne diyeceğine karar veremiyordu.

'Ben sanırım, bilmiyorum Carlos kafam çok karışık.' diyebildi.

'Sen benim yanımda dünyanın en şanslı insanısın Liam. Şanssızlığınla gurur duy.' dedi.Ardından hesabı ödemek için ayaklandı ve kasaya gitti.

'Hesap lütfen.'

'Bugün hesap ödemenize gerek yok beyefendi. Çünkü firmamızın bugün 10. yıldönümü ve bugüne özel içtiğiniz ürünler müessesemizden. Mutlu günler.'

...

Bugün hayattaki şanssızlığıma fazlasıyla isyan edip durdum. Gerçektende iyi mi yaptım isyan olarak bilemedim açıkcası. O yüzden böyle girişteki cümlemde şans temalı bir mandala noktası kullandım ve öykü mandalamı onun etrafında derinleştirdim. Ve anladım ki gerçektende şans faktörü pekde önemli değilmiş aslında. 

Zora düştüğümde o yada bu şekilde hep kalktım ayağa. Neticede öğretti hayat bana... Şanslı ve şanssız bir önemi yok belkide. Önemli olan çabaladığın zamandaki mücadele ve başardığındaki haz!



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

#2 Zihin Denizi

'Aradığım sadece biraz ilgiydi.' demişti arkadaşlarına veda ederken Umber. Artık hiçbir şeyin gerçek anlamda umurunda olmamasından korkuyordu. Nitekim bu gerçekleşmek üzereydi. Yıllarca hep umursuz, vurdumduymaz bir imaj yansıtmıştı çevresine. Fakat içinde hep bir karmaşa ve hep bir umursayan, acı çeken yan vardı. Olmak istediği şeyi dış görünüşüne yansıtmayı başarmıştı fakat iç dünyasına yapacak cesareti yoku. Kendisini kaybetmekten, başka bir şeye dönüşmekten öyle korkuyordu ki sonunda o eşiğe geldiğini fark etmemişti bile. Evinin merdivenlerine tırmanırken aklında arkadaşlarına ettiği veda vardı. Şakanın dozunu fazla kaçırmışlardı. Alay etmekten zevk alır bir hale geldiklerinde içindeki alttan alan yanı bir kenara fırlatıp hepsine içindeki karmaşayı tattırmıştı. Fakat beklediği anlayıştan ziyade ön yargı duvarından seken yalnızlığı alabilmişti sadece. Uzun uzun yürümüştü yanlarından ayrıldığında. Kulağına taktığı kulaklıktan çalan The Monster isimli şarkı sanki ona bir şe

#1 Meşe'nin Gölgesinde

'Her nefes yeni bir başlangıçtır.'   Her zaman yaptığı gibi nehrin kenarındaki meşe ağacının gölgesinde oturmuş ve gözlerini kapatmıştı. Küçüklüğünden beri oynadığı nefesini takip etme oyununu oynuyordu. Her nefes alışı ve verişi çevresindeki seslerin derinliğini arttırıyordu adeta. Akan suyun sesi sanki her nefesinde şarkı söylüyordu.  Sırtını yasladığı ağacın gövdesinde bir sıcaklık hissetti Aia. Bu his onu ürtpertmek yerine mutlu etmişti. Ağaç onunla bağlantıya geçiyordu. Sonunda hayalini kurduğu şey gerçekleşmek üzereydi. Bir yandan nefesine odaklanırken diğer yandan ısının yoğunlaştığı bölgeyi tespit etmeye çalışıyordu. Isı ağır hareket ediyor ve gideceği yeri hesaplamaya çalışıyordu sanki. Kalbinin arka noktasına, sırtının sol kısmına yoğunlaştı ısı. Bu farklı bir deneyim oluyordu ona. Odağını kalbine yönlendirdi Aia. Artık nefes alış verişi stabilleşmişti. Aklındaki tek şey kalp atışlarıydı. Bir davul misali onu derinleştirdikçe derinleştiriyordu. Kuşların ins

#17 Deniz Feneri / Part 2

Üzerindeki şoku atan Yukio, şifacı kadın ve yaşlı fener bekçisi ile birlikte şöminenin aydınlattığı odada sohbete devam ediyorlardı. Aslında sadece Yukio konuşuyor, diğerleri onu dinliyorlardı. Denizden çıkarıldıktan sonra yeniden doğmuş gibi hisseden insan, beden fonksiyonlarını yeniden keşfediyor gibiydi. Bulunduğu yeni sayılabilecek bu yeri idrak etmek bir yana dursun geçmişinin anılarını hatırlamak ona bu yeni yer hakkında fikir verebilecekti. O böyle umuyordu.  ‘’Ben doğduğum toprakları hatırlamıyorum.’‘ dedi. Yaşlı kadın sessiz bir tebessümle ona yanıt verdi. Bu içini ısıtmıştı. Zorlamaması gerektiğini biliyordu hafızasını. Eskiden böyle çalışıyordu zihni ama artık değil. Yukio sakince şöminede yanan ateşe baktı. Son hatırladığı anıları geldi hatırına hemen. Ogry, Ohario, Oktavius... Biri daha vardı içlerinde. Alevler içindeki şu çocuk... Adını anımsayamıyordu ama amacını biliyordu.  ‘‘O alevler içindeki genç oğlanı görüyorum. Enerjimi korumak için oluşturduğum cep evrene yerleşt