Ana içeriğe atla

#6 Melezin Büyüsü

Pisi duyularının harekete geçişini deneyimliyordu yeniden Irmak. Ne zaman böyle hissetse aklına hep geçmişteki anıları gelirdi. Ya onu bekleyen bir tehlike ile karşılaşırdı ya da sıra dışı herhangi bir deneyime, temasa hazırlıklı olmalıydı. Peki şimdi ne olacaktı? Tehlike altında olduğunu pek sanmıyordu. İnsan olduğundan beri hiç olmadığı kadar özgür ve rahattı. İstediği gibi dolaşabiliyor, istediği gibi hayatını yaşayabiliyordu. Ne kaçmak vardı, nede aç kalma korkusu...

Hisleri iyice artınca artık kendisini gelecek olan şeye hazırlamaya başlayan Irmak, kaldığı kimsesizler yurdundaki arkadaşlarının onu bulamayacağı bir yere gitmek için harekete geçti. Olur da arkadaşlarının yanındayken kötü bir şey olacak olursa, kendisi yüzünden onlara zarar gelsin istemiyordu. Bu konuda fazlasıyla hassastı Irmak.

Eski eşyaların ve temizlik malzemelerinin depolandığı kiler görevi gören kullanılmayan odaya geldiğinde kapının anahtarını her zamanki gibi halının altında saklı olduğunu biliyordu. Kapıyı açtı ve içeri girdi. Eski koltukların olduğu kısıma doğru yürüdü ve kendisini onların üzerine bıraktı. Ardından derin bir nefes aldı.

'Hadi artık! Her neysen oluş. Bu iş fazla uzadı...' diye söylendi kendi kendine.

Gözlerini kapattı ve pisi duyularının ne anlatmak istediğini anlamaya çalıştı. Henüz bir kediyken bu duyuların ardından hemen bir şey gerçekleşiyordu. Fakat insan oldu olalı pisi duyuları da farklı bir hale bürünmüştü. Bunu anlayamıyordu. Kedi geçmişinin verdiği doğaçlamaya dayalı yaşamı ona bunu yapmasının mantıklı olduğunu söylediği için yapıyordu birçok şeyi aslında. İnsan dünyası öyle değildi. Sistemleri, bedenleri, hisleri... Hepsi karmaşıktı. Ona yabancıydı.

Çok geçmeden hislerine karşılık bulmuştu Irmak. Rüzgarı teninde hissetmeye başlamıştı. Kendisini bildi bileli bu odada cam açılmazdı. Yani bu kaynağı olmayan gizemli bir rüzgardı. Gözlerini yeniden kapattı ve rüzgarın kaynağını hissetmeye çalıştı. Gözlerini kapatması ile birlikte kendisini bambaşka bir bedende ve bambaşka bir mekanda buluverdi. Bunu ilk kez yaşıyordu. Bu ne insani ne de kedigil bir şeydi. Bu farklıydı. Bu melezsiydi...

Kendisini yaşadığı bu yeni duygulara kaptırmış olan Irmak'ın şaşkınlığı bir ses ile bölündü. Bu ne kadın ne de erkek sesiydi. Bu sanki ikisinin birleşiminin sesiydi. Ona sesleniyordu.

'Kedi anadan doğma, insan geninden oluşma melez... Sınıra hoş geldin.' dedi.

'Sınır mı?' diye düşündü Irmak. Bir yandan da sesin kaynağının nereden geldiğine bakınıyordu. Çok geçmeden ışıktan bir insan figürü karşısında oluşuverdi.

'Sınır.' diye karşılık verdi varlık. 'Burası tüm evrenlere açılan yollardan sadece biridir. Yolculuk edilecek evreni yolcu zihninde imgeler ve o evrene giden yol özgün bir biçimde kendini gösterir. Bu bazen bir köprü formunda, bazen bir mağara formunda, bazen bir tünel, bazense bir kapı formunda kendisini gösterir.'

Irmak tüm bu bilgileri sindirmek bir yana hala neden burada olduğunu anlayamıyordu. Tam soracakken varlık yeniden söze girdi.

'Buradasın çünkü genlerindeki özel uyum senin bu kudrete erişmeni sağladı. Kedi anandan aldığın ötesini görme, hissetme, duyma, müdahale etme gibi yetenekler, insan geninden gelen yolculuk etme, ötesine geçme, tekamül etme gibi yeteneklerle harmanlanınca ortaya senin gibi kusursuz bir varlık çıktı.' dedi.

'Yani ben bu muyum? Peki neden bir insana dönüştüm?' diye sordu Irmak. Merak ediyordu çünkü. O gün, o çipli kediler tarafından uğradığı saldırı hala aklındaydı. Onlara karşı mücadele etmek için büyük çaba verdi. Hatta annesi oracıkta onu koruyayım derken can vermişti. O an annesine duyduğu yoğun sevgi ve aynı zamanda ölümüyle gelen acının etkisiyle kendisinin ötesine geçivermişti. Önce kolları, sonra bacakları derken gövdesi dönüşmüş ve nihayetinde kusursuz bir insana dönüşüvermişti.

'Çünkü sen bunun için tasarlandın.' dedi varlık. 'Seni tasarlayan bilim insanın aklındaki düşünce aslında tamamiyle bir keşif amacına dayanıyordu. Senin aracılığın ile öte boyutları tanıma ve ötede neler olduğunu tespit edebilmek amacıyla o deneyleri yapmıştı. Kedi annen üzerinde yapılan deneyler ve bir insan evladından alınan spermin üzerinde yapılan genetik mühendisliğin sonucunda annenin rahmine düştün sen.' dedi varlık.

'Bir insanın kendi sınırlarının ötesine geçme hayalinin bir ürünüyüm demek.' diye söylendi üzüntülü bir tonla Irmak. 'Ama bu beni doğal değil, yapay yapar. Benim evrendeki yerim ne ki?' diye ekledi.

'Evrendeki yaşamın tümünün doğal olarak nitelendirdiğin algıyla olduğunu sanma. Doğal diye dar bir bakış açısıyla yorumladığın bu yaşam çeşitliliklerin kökeni aynı birlik bilincinin bilgisine dayanır. Her bilinç baş mühendisten doğmuştur. Eğer senin bakışından bakacak olursak tüm yaradılış başlı başına yapay ve evrende yalnızdır. Fakat bu öyle değildir. Evrendeki her canlı, doğumu ne şekilde olmuşsa olsun, yaşamayı, deneyim kazanmayı ve gelişimi hak eder.'

Varlığın sesi kesildiğinde Irmak anlamıştı. Kendisini zaman zaman sorguluyordu. Neydi? Neden bu dönüşüm gerçekleşmişti? Bundan sonra ne yaşanacaktı? gibi sorular zihnindeydi hep. Şimdi hepsi yanıtlanmıştı. Artık kendisini bir arzunun ürünü gibi dar bakış açılarıyla yargılamayacaktı. Nefes alıyordu ve yaşamaya elbette de hakkı vardı.

'Bundan sonra beni ne bekliyor?' diye sordu.

'Gelecek henüz yazılmadı, onu senin şuanda yaptıkların belirliyor. Bir seçim yap ve geleceğin yazılsın. Tıpkı kedi annenin ölü bedenini eline alıp o caddede sebepsizce, acı içinde yürümeyi seçtiğin an gibi. O an bir kelebek etkisi gibi diğer insanları tetikledi. İçlerinden biri senin kaybolduğunu zannetti ve seni bir polis karakoluna götürdü. Orada seni evinde misafir eden o tatlı kadınla tanıştın. O kadını tanıyordun kedi anılarından. Onun evinden annen seni kaçırmıştı. Ardından o kadının aracılığı ile mevcut yaşadığın yetim kişiler yurduna yerleştin. Adına Irmak dediler.

Bir seçim yap ve yeni bir süreci başlat.' dedi ses.

Irmak sarsılmıştı. Seçimlerin yaratma ve geleceği belirtme gücünü bu garip yerin algısıyla oldukça objektif bir açıdan görmüştü. Bu inanılmaz bir deneyimdi onun için. O yapacağı seçimi biliyordu. Kendisini keşfetmeyi ve kendisini öğrenmeyi seçiyordu. Kendisini anlamayı seçiyordu. Bunu içinden defalarca kez tekrarladı durdu.

Ardından varlığın görüntüsü kayboldu. Fakat sesi geride kaldı.

'O halde kendini keşfet melez. Ne olduğunu bul. Kim olduğunu anla. Böylece evren sana gülümsesin...'

Rüzgarı bir kez daha güçlü bir şekilde hisseden Irmak kendisini yeniden kiler odasında buldu. Kendinden emin bir şekilde odadan çıktı ve kapıyı kilitleyerek anahtarı yeniden halının altına gizledi. Ne yapması gerektiğini biliyordu.

Kendisini keşfedecek ve evrenin kapılarını açmaya başlayacaktı...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

#2 Zihin Denizi

'Aradığım sadece biraz ilgiydi.' demişti arkadaşlarına veda ederken Umber. Artık hiçbir şeyin gerçek anlamda umurunda olmamasından korkuyordu. Nitekim bu gerçekleşmek üzereydi. Yıllarca hep umursuz, vurdumduymaz bir imaj yansıtmıştı çevresine. Fakat içinde hep bir karmaşa ve hep bir umursayan, acı çeken yan vardı. Olmak istediği şeyi dış görünüşüne yansıtmayı başarmıştı fakat iç dünyasına yapacak cesareti yoku. Kendisini kaybetmekten, başka bir şeye dönüşmekten öyle korkuyordu ki sonunda o eşiğe geldiğini fark etmemişti bile. Evinin merdivenlerine tırmanırken aklında arkadaşlarına ettiği veda vardı. Şakanın dozunu fazla kaçırmışlardı. Alay etmekten zevk alır bir hale geldiklerinde içindeki alttan alan yanı bir kenara fırlatıp hepsine içindeki karmaşayı tattırmıştı. Fakat beklediği anlayıştan ziyade ön yargı duvarından seken yalnızlığı alabilmişti sadece. Uzun uzun yürümüştü yanlarından ayrıldığında. Kulağına taktığı kulaklıktan çalan The Monster isimli şarkı sanki ona bir şe

#1 Meşe'nin Gölgesinde

'Her nefes yeni bir başlangıçtır.'   Her zaman yaptığı gibi nehrin kenarındaki meşe ağacının gölgesinde oturmuş ve gözlerini kapatmıştı. Küçüklüğünden beri oynadığı nefesini takip etme oyununu oynuyordu. Her nefes alışı ve verişi çevresindeki seslerin derinliğini arttırıyordu adeta. Akan suyun sesi sanki her nefesinde şarkı söylüyordu.  Sırtını yasladığı ağacın gövdesinde bir sıcaklık hissetti Aia. Bu his onu ürtpertmek yerine mutlu etmişti. Ağaç onunla bağlantıya geçiyordu. Sonunda hayalini kurduğu şey gerçekleşmek üzereydi. Bir yandan nefesine odaklanırken diğer yandan ısının yoğunlaştığı bölgeyi tespit etmeye çalışıyordu. Isı ağır hareket ediyor ve gideceği yeri hesaplamaya çalışıyordu sanki. Kalbinin arka noktasına, sırtının sol kısmına yoğunlaştı ısı. Bu farklı bir deneyim oluyordu ona. Odağını kalbine yönlendirdi Aia. Artık nefes alış verişi stabilleşmişti. Aklındaki tek şey kalp atışlarıydı. Bir davul misali onu derinleştirdikçe derinleştiriyordu. Kuşların ins

#17 Deniz Feneri / Part 2

Üzerindeki şoku atan Yukio, şifacı kadın ve yaşlı fener bekçisi ile birlikte şöminenin aydınlattığı odada sohbete devam ediyorlardı. Aslında sadece Yukio konuşuyor, diğerleri onu dinliyorlardı. Denizden çıkarıldıktan sonra yeniden doğmuş gibi hisseden insan, beden fonksiyonlarını yeniden keşfediyor gibiydi. Bulunduğu yeni sayılabilecek bu yeri idrak etmek bir yana dursun geçmişinin anılarını hatırlamak ona bu yeni yer hakkında fikir verebilecekti. O böyle umuyordu.  ‘’Ben doğduğum toprakları hatırlamıyorum.’‘ dedi. Yaşlı kadın sessiz bir tebessümle ona yanıt verdi. Bu içini ısıtmıştı. Zorlamaması gerektiğini biliyordu hafızasını. Eskiden böyle çalışıyordu zihni ama artık değil. Yukio sakince şöminede yanan ateşe baktı. Son hatırladığı anıları geldi hatırına hemen. Ogry, Ohario, Oktavius... Biri daha vardı içlerinde. Alevler içindeki şu çocuk... Adını anımsayamıyordu ama amacını biliyordu.  ‘‘O alevler içindeki genç oğlanı görüyorum. Enerjimi korumak için oluşturduğum cep evrene yerleşt