Ana içeriğe atla

#9 Alevler İçindeki Mesih - B2

Gizemli kızın sözlerini ciddiye almayan Hakan, kendi hayat rutinine kısa sürede geri dönmüştü. İçinde amaçsızlığın yarattığı yoğun boşluk hissi, onu fena halde yormakta hatta hasta etmekteydi. Bu garip hastalıklı haline geçen zamanda vücudundan yayılan ekşi kokuda eklenince, kızın sözlerini hatırlamaya çalıştı.

'Hayatta kalabilmenin tek yolu, Tanrı Azzo'ya bağlıdır Mesih. Yoksa çürüyeceksin.' demişti kız.

Bu gayet ortadaydı. Tamam kız biraz tuhaftı, gotik filmlerden çıkmış gibi bir havası vardı ve taş gibiydi. Fakat bu hastalıklı hali kızın sözlerini gerçek kılıyordu. Galiba gerçekten çürüyordu.

Kızın bahsettiği lahit ve kutsal şehir ile ilgili rüyalarında hiçbir şey görmemişti. Ya da gördüğü şeyleri anlamamıştı. Son zamanlarda rüyasında gördüğü tek şey, etrafı şeritle çevrilmiş, yıkık dökük eski bir konak tipi evin görüntüleriydi. Bu ev ile de ne kutsal şehir, ne de lahit bağıntısı kurabiliyordu.

Kara kara düşünerek elinde olan tek ipucu olan bu rüyaya odaklandı. Evin önüne sarı bir şerit çekilmişti. Yıkık dökük olmasından dolayı bu şeridin, konağın bulunduğu şehrin belediyesince çekildiğini varsayıyordu Hakan. Şeridin üzerinde bir şey belediyesi yazmaktaydı ama bir türlü şehrin ismini gözünde canlandıramıyordu. Çürüyen bedeninin daha fazla zamanı olmadığını bildiğinden dolayı bunu hemen hatırlamak zorundaydı. Ne yaptıysa bir türlü şehrin adı çıkmadı. O da kendisine son bir gün daha uyuyup rüya görme şansı verdi. Niyeti en azından o konağı bulup, bir yerlerden kutsal şehri bulmaya başlamaktı. Bedenin ölmesine izin veremezdi.

Rüyasında yine o konakta idi. Dışarıda yağan yağmur nedeniyle damda toplanan su, damlalar halinde etrafa düşüyordu. Adeta konakta da yağmur yağıyordu. Hakan bu eskimiş ve artık yıkılmaya hazır evin içinde yürürken, kendisini istemsizce alt kata inen merdivenlere doğru çekilirken buldu. Bu garip hissiyatının peşinden gitti. Aşağısı loştu. Yukarıya göre daha kuruydu fakat yer yer nemin yarattığı rahatsız edici kokuyu duyabiliyordu. Odaları gezerken kendisini bir başka merdivenin olduğu bir odada buluverdi. O merdivenlerden aşağı indikten sonra kiler tarzı bir yere ulaştı.

Ortasında devasa bir delik açılmış olan bu kilerdeki delikten aşağı doğru göz ucuyla baktı. Aşağıya doğru uzanan tünel tarzında bir patika açılmıştı. Sonu görünmüyordu. Fakat alabildiğince gidiyordu bu patika. Hafif bir ürperti sarmıştı etrafını. Fakat buna katlanmak zorundaydı. Aklına şehrin adını öğrenme amacı geldi. Geldiği gibi gerisin geri yukarıya çıktı ve konağın penceresinden dışarı atladı.Sarı şerit öylece karşısında duruyordu. Üzerinden atladı ve yazıyı okumaya çalıştı.

'Ürgüp Belediyesi' yazıyordu.

Tabi ya diye düşündü. Kafasına dank etmişti bir anda. Kutsal şehir bir yeraltı şehriydi. Lahitte büyük olasılıkla orada olmalıydı. O kilerdeki devasa delik şehre gidiyor olmalıydı. Bu küçük aydınlanmadan sonra sıçrayarak uyandı. Etrafında birinin varlığını hissettiğine yüzde yüz emindi. Ellerinde yoğun bir ısı vardı ve bu ısı arttıkça artıyordu. Kısa süre içinde dokunduğu yatak örtüsü tutuşmaya başladı. Apar topar yataktan kalktı ve banyoya giderek ellerini soğuk suya tuttu. Ardından bir kova su alıp yanmakta olan yatağına doğru apar topar giderek yayılmadan yangını söndürdü. Derin bir nefes aldı.

'Neler oluyor böyle?' diye söylendi kendi kendine.

Sabahın ilk ışıkları penceresinden içeri sızmıştı. Artık uyumanın zaman kaybı olacağını bildiğinden internetin başına geçerek, Ürgüp konakları diye arama yaptı. Bir yandan rüyasındaki konağı ararken diğer yandan vücudundan yayılan ekşi koku onu rahatsız ediyordu. Bir süre daha bu çürümeye katlanmak zorundaydı. Konak karşısına bakımlı haliyle çıkmıştı. Oldukça güzel görünen bu yerin açık adresini alan Hakan, bu yere bir an evvel ulaşabilmek için otobüs biletini ayırttı.

Nevşehir'e giden yol oldukça uzundu. Ürgüp ona göre ta anasının dinindeydi. Fakat mecbur olmasaydı buna katlanmazdı. Çürüyordu. Uyandıracağı tanrı bir psikopat olabilirdi. Ya da daha kötüsü. Bunu bilemezdi. Tek bildiği hayatta kalmasının yolunun o tanrıdan geçtiğiydi. O gotik kız onunla konuştuktan sonra ne okulda, ne de başka bir yerde karşısına bir daha çıkmamıştı. Bu durumda ayrı bir tuhaftı. Kız sanki farklı bir boyuttan gelmişte ona yapması gerekenleri söylemişti. Bu onu ürkütüyordu. Yol boyunca aklında tanrı ve kız ile ilgili, kendi belirsiz geleceği ile ilgili düşündü durdu Hakan.

Bir bilinmeze gidiyordu. Yol boyunca burnuna gelen ekşi kokuda onu ayrıca geriyordu. Otobüsteki diğer yolcular kokuyu almasın diye belli periyotlarla kendisini parfüme buluyordu. Bu yetenek ona geldiği ilk anda her şey bir rüya gibiydi. Fakat sonraları olanlar için aynı şeyleri söyleyemiyordu. İşin hep eğlencesine odaklanmıştı. Artık iş ciddiyete binmişti. Hayatı ya bu yolculuğun sonunda son bulacak ya da yeni bir sayfa açılacaktı. İpleri tanrı Azzo denilen varlıktaydı. Akıbetini merakla bekliyordu.

Yolculuk sonunda bitmiş ve Nevşehir otogarında inip, Ürgüp'e giden yerel otobüslere binmişti Hakan. Bu yolculuğu diğerine göre oldukça kısa sürmüştü. İndikten sonra bir taksiye atladı ve konağın açık adresini verdi. Konağa giden yol ona bitmek bilmedi. Önüne geldiğinde rüyasındaki manzara ile karşılaştı. Evet. Doğru yerdeydi. Hisleri bas bas bağırıyordu. Sanki varoluş amacı buraya ulaşmaktı ve burada son bulacak gibi hissediyordu. Sanki Hakan burada bir şekilde ölecekti. Bu onu ürkütüyordu.

Üzerindeki yolun yorgunluğunu umursamıyordu. Taksiciyi yolladıktan sonra binaya girecek yer aradı. Rüyasında atlayarak çıktığı cama doğru yürüdü. Çünkü kapı tahtalarla sıkıca kapatılmıştı. Fakat camdan girilebilirdi. Sarı şeridin üzerinden atladı ve camdan içeri girdi. Nereye gideceğini biliyordu. Merdivenlerin olduğu yere yürüdü ve aşağı indi. Aşağıdaki nemli ekşi koku burnuna geldi, tıpkı rüyasındaki gibi. Yürümeye devam etti ve diğer merdivenli odayı bularak kilere indi. Devasa yarık karşısında durmaktaydı.

'Artık sona geldim.' diye söylendi. 'Buradan bir daha asla kendim olarak çıkamayacakmışım gibi hissediyorum. Ne tür bir işe bulaştım ben böyle lan?'

Çantasındaki el fenerini çıkardı. Kafasına geçirmek için getirdiği bisiklet kaskını da olası göçüklere karşı korunmak için taktıktan sonra yarıktan içeri girdi. Eğimli olan girişten bir süre aşağı doğru indikten sonra karşısına nitekim inişe göre daha düz kalan bir patikaya ulaştı. Ağır ağır ve derin soluklarla yürüyerek mermer merdivenli bir yola ulaştı. Merdivenler zikzak şeklinde inmekteydi aşağı. Nereden baksa 300 basamak indi ve sonunda şehir olduğunu varsaydığı bir caddeye ulaştı.

Her yere doğru uzanıyordu ara sokaklar. Nereye gideceğine hislerinin karar vermesi için gözlerini kapattı ve rahatlamaya çalıştı. Çok geçmeden gideceği yere doğru bedeni çekilmeye başlamıştı. Ara sokakların içinden geçerek oldukça süslü bir mekana ulaştı. Burası bir tapınağa benziyordu. İçeriye girdi. Oldukça soğuk bir yerdi. Duvarlara asılı yağ lambalarının olduğunu fark etti. Ortama ışık gelmesi için yanmalarını hayal etti. Kısa süre içinde hepsi alev alev yanıyor ve ışık tüm tapınağı aydınlatıyordu.

'Ne kadarda mistik bir yer böyle?' diye düşündü. Aslında hep bir yanı böyle bir maceraya çıkmak istemişti ama bu şartlarda değildi elbette. Çok geçmeden lahit odasına ulaştı Hakan. Lahdin önünde durdu ve mermer kapağını itmeye çalıştı. Fakat en ufak bir şekilde kıpırdamadı.

'Madem kıpırdamıyorsun, bende komple mezar ile birlikte yakarım.' diye söylendi. Öylede yaptı. Mezarın önünde durdu ve tüm mermer lahdin yanmasını hayal etti. Mermerden gelen ısı öyle yoğundu ki, çok geçmeden yanmaya başladı ve kaya lav misali erimeye başladı. İçindeki iskelet tutuşmaya başladı. İskelet tutuştuğu anda Hakan, bedeninin yanmakta olduğunu fark etti. Tüm bedeni yanıyordu fakat bu canını yakmıyordu. Bu yangın çok geçmeden kendisinden ayrıldı ve oracıkta yere düştü Hakan.

Kendinden ayrılmış olan bu alevli bedeninin iskelete doğru yürüdüğünü gördü. Kendisini iskeletin olduğu bedenle bütünleştirdi. O anda iskelet artık alevli beden gibi görünüyordu. Bir süre öylece yanmalarını izledi Hakan.

Daha sonradan bilincini kaybetti.

...

Alevler içindeki Mesih hikayesine devam etme kararı aldım. Açıkçası bu Azzo, üzerinde güzel bir kurgu oluşturdum beynimde. Kendisini mevcut dünyamıza adapte edebilmesi için Hakan'a ihtiyacı olacağından ona şifasını verişini ve Hakan'ı yeni baştan oluşturacağını aktarmaya çalışacağım bir sonraki bölümde...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

#2 Zihin Denizi

'Aradığım sadece biraz ilgiydi.' demişti arkadaşlarına veda ederken Umber. Artık hiçbir şeyin gerçek anlamda umurunda olmamasından korkuyordu. Nitekim bu gerçekleşmek üzereydi. Yıllarca hep umursuz, vurdumduymaz bir imaj yansıtmıştı çevresine. Fakat içinde hep bir karmaşa ve hep bir umursayan, acı çeken yan vardı. Olmak istediği şeyi dış görünüşüne yansıtmayı başarmıştı fakat iç dünyasına yapacak cesareti yoku. Kendisini kaybetmekten, başka bir şeye dönüşmekten öyle korkuyordu ki sonunda o eşiğe geldiğini fark etmemişti bile. Evinin merdivenlerine tırmanırken aklında arkadaşlarına ettiği veda vardı. Şakanın dozunu fazla kaçırmışlardı. Alay etmekten zevk alır bir hale geldiklerinde içindeki alttan alan yanı bir kenara fırlatıp hepsine içindeki karmaşayı tattırmıştı. Fakat beklediği anlayıştan ziyade ön yargı duvarından seken yalnızlığı alabilmişti sadece. Uzun uzun yürümüştü yanlarından ayrıldığında. Kulağına taktığı kulaklıktan çalan The Monster isimli şarkı sanki ona bir şe

#1 Meşe'nin Gölgesinde

'Her nefes yeni bir başlangıçtır.'   Her zaman yaptığı gibi nehrin kenarındaki meşe ağacının gölgesinde oturmuş ve gözlerini kapatmıştı. Küçüklüğünden beri oynadığı nefesini takip etme oyununu oynuyordu. Her nefes alışı ve verişi çevresindeki seslerin derinliğini arttırıyordu adeta. Akan suyun sesi sanki her nefesinde şarkı söylüyordu.  Sırtını yasladığı ağacın gövdesinde bir sıcaklık hissetti Aia. Bu his onu ürtpertmek yerine mutlu etmişti. Ağaç onunla bağlantıya geçiyordu. Sonunda hayalini kurduğu şey gerçekleşmek üzereydi. Bir yandan nefesine odaklanırken diğer yandan ısının yoğunlaştığı bölgeyi tespit etmeye çalışıyordu. Isı ağır hareket ediyor ve gideceği yeri hesaplamaya çalışıyordu sanki. Kalbinin arka noktasına, sırtının sol kısmına yoğunlaştı ısı. Bu farklı bir deneyim oluyordu ona. Odağını kalbine yönlendirdi Aia. Artık nefes alış verişi stabilleşmişti. Aklındaki tek şey kalp atışlarıydı. Bir davul misali onu derinleştirdikçe derinleştiriyordu. Kuşların ins

#17 Deniz Feneri / Part 2

Üzerindeki şoku atan Yukio, şifacı kadın ve yaşlı fener bekçisi ile birlikte şöminenin aydınlattığı odada sohbete devam ediyorlardı. Aslında sadece Yukio konuşuyor, diğerleri onu dinliyorlardı. Denizden çıkarıldıktan sonra yeniden doğmuş gibi hisseden insan, beden fonksiyonlarını yeniden keşfediyor gibiydi. Bulunduğu yeni sayılabilecek bu yeri idrak etmek bir yana dursun geçmişinin anılarını hatırlamak ona bu yeni yer hakkında fikir verebilecekti. O böyle umuyordu.  ‘’Ben doğduğum toprakları hatırlamıyorum.’‘ dedi. Yaşlı kadın sessiz bir tebessümle ona yanıt verdi. Bu içini ısıtmıştı. Zorlamaması gerektiğini biliyordu hafızasını. Eskiden böyle çalışıyordu zihni ama artık değil. Yukio sakince şöminede yanan ateşe baktı. Son hatırladığı anıları geldi hatırına hemen. Ogry, Ohario, Oktavius... Biri daha vardı içlerinde. Alevler içindeki şu çocuk... Adını anımsayamıyordu ama amacını biliyordu.  ‘‘O alevler içindeki genç oğlanı görüyorum. Enerjimi korumak için oluşturduğum cep evrene yerleşt