Ana içeriğe atla

#12 Muana'nın Şarkısı B2

Üstad Seri güvenli evden içeri girdiğinde derin bir nefes almıştı. Peşi sıra onu takip eden çırağı Muana'nın aklı ise hala büyücünün askerlerindeydi.

'Birşey yapmamız gerekmez mi Üstad?' diye sordu. Seri düşünceliydi. Derin bir nefes aldı ve, 'Birşey yapacağız, o da bu kasabayı terk etmek olacak.' dedi. Sesi oldukça net çıkmıştı düşünceli ifadesine rağmen. 

Muana derin bir iç çekti. Böylece pes etmek onu biraz hayal kırıklığına uğratmıştı. Bu kasabada doğmamıştı, sadece tekamül yolculuğu onları buraya çıkartmıştı ve son bir kaç aydırda oldukça alışmıştı buraya. Yeniden göç etmek zorunda kalmaları onu biraz üzmüştü.

'Üzülmenin yeri değil evladım.' dedi Üstad Seri. 'Bugün tanık olduklarımız ne senin ne de benim gücümün denginde şeylerdi. Bizi aşan şeylere tanık olduk. Şanslıydık ki tanık olduğumuzu bilen kimsecikler yok. Bu da hayatta kalmamız için yeterli bir sebep. ' dedi güvence verircesine.

'O yaratıklar insanlara musallat olacaklar öyle değil mi?' diye sordu Muana.

'Evet. Malesef. Buna engel olamayacağımız için üzgünüm. O büyücü zamana hükmetme planları yapıyordu. Bunun için çok fazla enerjiye ihtiyacı olmalı...' dedi Üstad.

'Eğer başarırsa bu onun seviyesini daha da arttırır. Durdurulamaz olur.' dedi korku dolu bir sesle Muana.

'Denge mekanizmasını unutuyorsun. Sana öğrettiğim gibi eğer güç bir noktada toplanıyorsa onun eşleniğide başka bir noktada toplanır. Yani bu büyücü güçlendikçe onun karşısına çıkacak olan denge mekanizmasıda güçlenecektir. Evren her zaman kendini güvende tutmak ister evladım.' dedi.

Muana sessizleşti. Üstadı haklıydı. Bu iş onları fazlasıyla aşıyordu. O da yaklaşmakta olan yeni göçe boyun eğdi sonunda.

...

Kantrax gözlerini kapatmış genç oğlanı hayal ediyordu. İçinden bir ses onu bulacağına emindi. 'Hareket halindeler.' diye düşündü. Fakat elbet bir yerde duracaklardı. O oğlanı koleksiyonuna katmak için sabırsızlanıyordu.

İlk önce onun zihnini feth etme planı vardı Kantrax'ın. Zihnine ekeceği sahte benlik ile ona yeni zaaflar verecek ve böylece bu zaafları kullanarak oğlanı büyüleyecekti. Ardından doğru an oluştuğunda onu koleksiyona katarak hedefini tamamlayacaktı.

Cinsel merkezinden yükselen enerjiyi hissetti. Aklına Jibaba ve yeni doğan vampir çocukları düşüverdi.

 'Ne sanat ama...' diye söylendi kendi kendine.

Jibaba ise yeni doğanları eğitim ile meşguldü. Tulpalar oldukça dağınık zihinlere sahiptirler. Çabuk manipule olup, doğru disiplinie edinmezlerse hemen dağılabilirlerdi. Kayba tahammülü yoktu Jibaba'nın. O yüzden dağınık zihinleri disipline etmek için büyük bir çaba harcıyordu. Sert bir mizaç ile askeri bir eğitim veriyordu.

Kantrax onu izlemeyi seviyordu. Son ordudan beri böylesine bir azim görmemişti. Son seferlerinde Jibaba sadece enerji depolayan sülükler üretmişti. Tek meziyetleri gizlenmek ve biriktirmekti. Bu seferkiler tam bir sanat eseriydi. Çizimlerini yapmış, ne amaçta olduklarını yazmış ve zihin matrikslerini şablon şablon kurgulamıştı.

Zamana hükmetme işini bu sefer kafasına koymuştu sevdiceği. Fakat bu iş zorluydu. Zamana tek hükmetmek isteyen onlar değildi. Ulaşabildikleri son nokta 3. yoğunluğun yüksek astral katıydı. 4.  yoğunluğun tanrıları onları bir çırpıda oyunun dışına itebilirlerdi. Bunu bile bile giriştikleri niyet onları sonlarına götürebilirdi. Kantrax bu olasılığın bir nebze farkındaydı. Fakat Jibaba'nın gözleri bu gerçeğe kördü. Onlara el veren büyücü şefi Zinhar, bu konuda biraz kuşkuya düşerse kendi çıkarını almak için ikisine birden gözünü kırpmadan saldırabilirdi.

Her ne kadar ittifak kurmuş olsalarda şef Zinhar kendisine hizmet ediyordu. Şef olmuş olması ve klana dahil olan diğer üyelerin ittifakı onu tınlamıyordu. Enerjilerini korumak zorunda kalabilirlerdi. Bu uğurda da ağır acılar çekebilirlerdi. Olasıklar olasılıklar...

...


Göç sonunda sona ermişti. Quattro sahil kasabasından yola çıkıp, Antarax şehrinin daha iç kesimlerinde yer alan Kortana dağlarına varmışlardı. Muana yol boyunca yer yer izleniyormuş hissine kapılmıştı. Psişik algısından mı yoksa korku dolu olduğu için paranoyasından mı bu hislere kapılıyordu ayırt edemiyordu. Kafası karışıktı ve üstadı ne derse ona sorgusuz itaat ediyordu. En azından yalnız olmadığını bilmek onu bir nebze olsun rahatlatıyordu..

Üstad Seri dostlarının işaretini taşıyan evin önüne geldiklerinde durdu ve evi inceledi. İçeride kimsenin olup olmadığına baktı ve kimseciklerin olmadığını görünce biraz şaşırdı.

'Normalde burada birileri olurdu. Burası bir inisiyasyon dağı. Burada nice eğitimler verildi. Ne olduda kimsesiz kaldı ki acep?' diye söylendi Muana'ya.

Çırak sessizdi. Şüpheyle etrafı süzdü.

'Belkide diğer boyuta geçmişlerdir.' dedi.

'Boyutun ötesine geçseler bile ardlarında birilerini bırakırlardı. Burası önemli bir bölge sonuçta. Öylece terk etmek çok anlamsız.' dedi. Kafası karışmıştı.

Kapıyı itekleyip içeri girdiler ve kendilerine bir oda buldular. Muana kendisini camın önündeki tahta sandalyeye bıraktı. Sessizce dışarıyı seyretmeye başladı.

'Çok durgunsun evladım. Kafa karışıklığının sebebi nedir?' diye sorgu üstadı.

'Yol boyunca izlendiğim izlenimine kapıldım. Fakat emin değildim. Belkide paranoya yapıyorum diye düşündüm. Bu biraz beni endişelendirdi. Bizi görmüş olamazlar değil mi üstad?' diye sordu hafif bir korkuyla Muana.

Üstad derin düşüncelere daldı. Görülmüş olabilirler miydi? Eğer görülselerdi, o vampir askerleri çoktan peşlerine takmış olurlardı. Şuana kadar bir sorun yoktu.

'Eğer öyle birşey olsaydı şimdiye bize bir şekilde ulaşmış olurlardı. Şimdilik bu konuyu düşünmeyi bırak. Daha doğrusu düşünmeyi bırak evladım.  Düşündükçe daha da enerjin düşecek ve daha fazla korkmaya başlayacaksın yoksa. Bu da seni istemediğin bir zihin dağınıklığına iter. '

Muana üstadının sözlerini dinledi. Haklıydı. Bu aralar çok fazla düşünüyordu. Fakat elinde değildi. Zihni sanki onu bir şeylere hazırlıyor gibiydi. Tuhaf izlenme hissi gene belirdi. Camdan tekrar dışarı baktı. Gelen birileri vardı.


...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

#1 Meşe'nin Gölgesinde

'Her nefes yeni bir başlangıçtır.'   Her zaman yaptığı gibi nehrin kenarındaki meşe ağacının gölgesinde oturmuş ve gözlerini kapatmıştı. Küçüklüğünden beri oynadığı nefesini takip etme oyununu oynuyordu. Her nefes alışı ve verişi çevresindeki seslerin derinliğini arttırıyordu adeta. Akan suyun sesi sanki her nefesinde şarkı söylüyordu.  Sırtını yasladığı ağacın gövdesinde bir sıcaklık hissetti Aia. Bu his onu ürtpertmek yerine mutlu etmişti. Ağaç onunla bağlantıya geçiyordu. Sonunda hayalini kurduğu şey gerçekleşmek üzereydi. Bir yandan nefesine odaklanırken diğer yandan ısının yoğunlaştığı bölgeyi tespit etmeye çalışıyordu. Isı ağır hareket ediyor ve gideceği yeri hesaplamaya çalışıyordu sanki. Kalbinin arka noktasına, sırtının sol kısmına yoğunlaştı ısı. Bu farklı bir deneyim oluyordu ona. Odağını kalbine yönlendirdi Aia. Artık nefes alış verişi stabilleşmişti. Aklındaki tek şey kalp atışlarıydı. Bir davul misali onu derinleştirdikçe derinleştiriyordu. Kuşların ins

#2 Zihin Denizi

'Aradığım sadece biraz ilgiydi.' demişti arkadaşlarına veda ederken Umber. Artık hiçbir şeyin gerçek anlamda umurunda olmamasından korkuyordu. Nitekim bu gerçekleşmek üzereydi. Yıllarca hep umursuz, vurdumduymaz bir imaj yansıtmıştı çevresine. Fakat içinde hep bir karmaşa ve hep bir umursayan, acı çeken yan vardı. Olmak istediği şeyi dış görünüşüne yansıtmayı başarmıştı fakat iç dünyasına yapacak cesareti yoku. Kendisini kaybetmekten, başka bir şeye dönüşmekten öyle korkuyordu ki sonunda o eşiğe geldiğini fark etmemişti bile. Evinin merdivenlerine tırmanırken aklında arkadaşlarına ettiği veda vardı. Şakanın dozunu fazla kaçırmışlardı. Alay etmekten zevk alır bir hale geldiklerinde içindeki alttan alan yanı bir kenara fırlatıp hepsine içindeki karmaşayı tattırmıştı. Fakat beklediği anlayıştan ziyade ön yargı duvarından seken yalnızlığı alabilmişti sadece. Uzun uzun yürümüştü yanlarından ayrıldığında. Kulağına taktığı kulaklıktan çalan The Monster isimli şarkı sanki ona bir şe

#17 Deniz Feneri / Part 2

Üzerindeki şoku atan Yukio, şifacı kadın ve yaşlı fener bekçisi ile birlikte şöminenin aydınlattığı odada sohbete devam ediyorlardı. Aslında sadece Yukio konuşuyor, diğerleri onu dinliyorlardı. Denizden çıkarıldıktan sonra yeniden doğmuş gibi hisseden insan, beden fonksiyonlarını yeniden keşfediyor gibiydi. Bulunduğu yeni sayılabilecek bu yeri idrak etmek bir yana dursun geçmişinin anılarını hatırlamak ona bu yeni yer hakkında fikir verebilecekti. O böyle umuyordu.  ‘’Ben doğduğum toprakları hatırlamıyorum.’‘ dedi. Yaşlı kadın sessiz bir tebessümle ona yanıt verdi. Bu içini ısıtmıştı. Zorlamaması gerektiğini biliyordu hafızasını. Eskiden böyle çalışıyordu zihni ama artık değil. Yukio sakince şöminede yanan ateşe baktı. Son hatırladığı anıları geldi hatırına hemen. Ogry, Ohario, Oktavius... Biri daha vardı içlerinde. Alevler içindeki şu çocuk... Adını anımsayamıyordu ama amacını biliyordu.  ‘‘O alevler içindeki genç oğlanı görüyorum. Enerjimi korumak için oluşturduğum cep evrene yerleşt