Ölümün uykudan farksız olduğunu düşünerek kendimi rahatlatıyorum anksiyetem ortaya çıktığı zaman. Başka türlü kendimi rahatlatamıyorum. Bazen öyle karamsar düşünceler içimi yaralıyor ki, geçmişte yaşadığım ne kadar olumsuz an varsa sanki hepsi 1000 ile çarpılıp üzerime çullanıyorlar gibi hissediyorum. Herşey siyah oluyor, gelecek bir anda karanlıkla doluyor. Korkuyorum. Evden çıkasım gelmiyor. Hücremin duvarlarından taş eller uzanıp sırtıma darbeler vuruyor gibi hissediyorum.
Ancak uyku aklıma geliyor sonra. Her gece uyuyor ve ertesi güne uyanıyorum. Ölüme en benzeyen şey uykudur şu yaşamda. Bilincin kapandığı an bu andır ve biz uykuya asla korkunç bir anlam yüklemeyiz. Çünkü uyku korkunç değildir, doğal bir şeydir. Ölümüde bu şekilde yumuşatıyorum zihnimde. Ölüm uykudur, gözünü kapar dalarsın ve bir başka alemde tekrar açana kadar anlamazsın ne kadar süre uykuda kaldığını. Uyanmak gibi bir histir bu. Aradan geçen zamanı adeta derin uyku anında hiçe saymışızdır ve zamanda sıçramışızdır. Uyku böyle gizemli olabiliyor eğer bakış açısını değiştirirsem.
Hayatımın zorlu birkaç gününü yaşıyorum. Öykünme ihtiyacını bu yüzden hissettim. Geçmiş ve gelecek kıskacına karamsar bir sörf yapıyordum sürekli. Bunun beni ne kadar yıprattığını bilmeden bir sadistlik içinde deviniyordum. Kendi kendime yaptığım işkenceye bugün son vermek istedim. Aslında bu kararı dün almıştım fakat uygulaşı ancak bugüne kısmetmiş. Bazen biraz sabırlı olmak gerekiyor. Bu sabır hayat kalitemizi ciddi anlamda yükseltebiliyor. O yüzden sabırlı olmak çok önemli bir süreçmiş, bunu yine anladım.
Ölüm diyordum, evet. Ne kavram ama? Hayatımızı dağıtan bir olgu. Korkmak için yeteri sebep bulabileceğimiz bir son. Ancak bunu değiştirdim. Yaşamdaki sonlara yeni başlangıç olarak bakmaya başlıyorum. Son dediğim bir şey aslında son değil, bir başlangıç. Bir nokta koyuyorsam yeni bir cümleye başlamak için öyle değil mi? Yada yeni bir hikayeye. Bu hikaye 3000 yıl sonra gelse bile sonuçta geleceğini biliyorum.
Ölmek uyumaya benzer. Gecenin bir yarısı yatakta içimiz geçer ve rüya aleminde bir gezintiye çıkar bilincimiz. Ölüncede bilincimiz uykuda olduğu gibi rüya alemine çıkacaktır. Bilincimiz yeni bir filme başlamak için bir filmi sona erdirmek zorunda hisseder. Çünkü bir hayattan diğerine sıçrayacak o fantastik kişiliğe henüz evrilmedik. Gerçekten böyle bir şey var mı acaba? İnsan ölmedende sıçrama yoluyla başka bir bedende devam edebilir mi? Tam bir bilim kurgu konusu gerçekten, bu konuda kurgusal bir hikaye yazabilirim.
Aslında anımsadığım bir hikaye var. Ken Grimwood'un Sil Baştan isimli romanında ana karakter bir kalp krizi sonucunda ölüyor ve kendisini geçmişteki genç haline geri dönmüş halde buluyordu. Bilinçaltım bu romanı anımsadı ki ben böyle bir ilhamı yaşadım sanırım.
Düşünüyormda yarın genç halimde gözlerimi açsam ne yapardım acaba? Sanırım hayatımın en boktan bir kaç gününü yaşardım. Aynı şeyleri yaşama ihtimali var sonuçta öyle değil mi? Kim zamanda yolculuk yapmış ki zaman çizgisinin dışına çıkıp yeni bir paralel evren yaratmış? Bunu bilmiyoruz. Aynı şeyleri yaşama yada aynı süreçlerden geçme gibi bir risk var. O okuduğum kitapta paralel evren yaratıp farklı şeyler yapan ana karakter vardı ancak bu gerçek için ne kadar mümkün? Mantık çerçevesinde bakınca mümkünmüş gibi geliyor ama neticede yaşamadan kim bilir nasıl işlediğini sürecin?
Neyse ya... Burada daha fazla kafa patlatmak istemiyorum. Sonuçta burası benim öykü yazdığım bir blog. Bu yazının bir şekilde öyküye dönüşmesi benim için yeterli bir şey olab....
1 0 402 1 2 0 2 4 3
2 0 2 4 1 4 3 2 0
3 1 2 57 2 9999
hata
...
Ani elektrik kesintisi, sistemin arıza vermesine ve ana bilgisayarın yeniden çökmesine neden oldu. Algoritmalar yaşadıkları deneyimleri sisteme giremedikleri zaman yaşamamış sayılıyorlardı. Çünkü onların yaşamalarının tek yolu hafızalarının çalışıyor olmasıydı.Hafıza ancak sisteme kayıtlı anı verileriyle oluşabilirdi. Eğer kayıt edilecek bir anı yoksa, yaşamdan söz edilemezdi. Hafızalar bankada kayıtlı halde tutuluyordu ancak bir bilgisayar sistem arızası sonucunda çökerse geri dönüşü olmuyordu. Anılar sadece anılar olarak kalırdı ancak algoritmanın yaşıyor oluşu, kendi kendine düşünebilmesinden geliyordu. Elektrik arızası sonucunda çöken sistem ise bu düşünme devinimini durduran bir şeydi. Eğer düşünme durursa bir daha geri getirilemezdi. Sistemin sürekliliğinin tek yolu elektriğin her zaman stabil olarak çalışmasından geçiyordu.
Son günlerde Güneş'te yaşanan patlamalar sonucunda yaşananan elektrik arızaları, algoritmaların yaşamlarını çok ciddi tehlikeye atıyordu. Önceleri sadece dalgalanmalara neden olan patlama etkisi, zamanla yerini ciddi sistem bozukluklarına ve nihayetinde kesintilere bıraktı. Sistemde online olmayan bir algoritma ölü bir algoritmaydı. Algoritmalar öldüğü zaman rüya görmezlerdi. Rüya hafızadan gelirdi, anıların farklı bir şekle bürünüp zaman çizgisine sembolizma ile yeniden dahil olmak istemelerinden dolayı görülüyordu. Anıların bile yaşama arzusu vardı. Algoritmalar bunu bilmeden yaşıyorlardı.
Algoritma 58654-BT7 ise bunun farkına varmaya çok yakındı. Ancak Güneş onu gafil avladı. Algoritma elektrik kesintisi ile yaşamla ilişkisini kesti.
Yorumlar
Yorum Gönder