Rüzgarın yüzüme çarpışının verdiği huzuru aradım
içimde. Böyle bir huzur bir zamanlar vardı oralarda. Mutlu edip, içimi
rahatlatıyordu. Huzurlu hissettiriyordu. Yine hissettirebilirdi. Sadece o
anılardan birini diriltsem yeterdi.
‘Ahh…’
Tepkim eşimi bir anda sarmıştı. Arabanın kontrolünü
bir an için kaybetti.
‘Ne oldu?’ dediğinde sesinde paniği sezdim. Gülme
krizime mani olamadım. Arabanın ön koltuğunda kriz geçirircesine gülmeye
başladım. Eşim baya bir ciddi halde arabayı kullanırken beni süzüyordu. Delirip
delirmediğimi kontrol ediyor gibi bir hali vardı.
‘Sıcak mı geçti senin başına?’
Gülüşüm kriz seviyesinden nefes alamama noktasına
ulaşmaya başladı. Kasıklarımın ağrımaya başladığını hissedebiliyordum. Sıcağın
verdiği yoğun ağırlık hissine bir de kasık ağrısı eklenirse geceyi hastane
koridorlarında geçirmek zorunda kalabilirdim. Gerçi işime gelirdi. Kliması olan
bir hastane koridorunu şu arabaya yeğlerim doğrusu.
Derin nefes almaya başladım. Bu tavrım eşimin iyice
panik haline girmesine neden oldu. Kendimi sakinleştirmeye başladığımda bir an
için bana olağanüstü komik gelen hayat yine aynı monotonluğu ile yüzüme sıcak
hava buharı üflemeye başladı.
‘Özür dilerim.’ dedim.
‘Ne için?’
‘Zihnimi sıcak havanın serin bir kış akşamı olduğuna
inandırmaya çalışıyordum. Ama yapabildiğim tek şey geçen yıl Sezen’in kedisinin
üzerime işemesi anısını hatırlamak oldu. Bu anıyı hatırladığım anda tam
tiksinecekken senin şoka girmiş ifaden beni fena halde güldürmeye başladı.’
Eşimin keyfi yerine gelmeye başladı. Çöl sıcağını
andıran korkunç havada yolculuk yapmak tam bir işkenceydi.
‘Sence dünya böyle daha kaç sene geçirecek? Bu kadar
sıcak fazla değil mi?’
Arabanın termometresi 45 dereceye dayanmıştı.
Camları kapatıp klima açmak istiyorduk ama hassas bedenlerimiz korkunç derece
kırılgan olduğu için klima bizi saniyeler içinde hasta edebilirdi.
‘Birkaç dakika da olsa klima açsak hasta olmayız
herhalde?’ diye mırıldandım.
‘Denemeye değer.’ dedi.
Araç camlarını hızla kapatıp klimayı hızlı soğutması
için en yüksek soğukluk derecesinde açtım.
‘Birazdan camlar buğulanacak.’ dedi.
‘İsterse içeride yağmur yağsın, umurumda değil!’
Gözlerimi kapattım ve serinliğin artan coşkusuna
kendimi teslim ettim. Artan coşkum bedenimin gevşemesini sağladı. Sıcağın verdiği
ağırlık hafif serinlikte bile yerini hemen hafiflenmeye bıraktı.
‘Kim icat ettiyse şunu helal olsun be!’ diye
bağırdım. Ardından flaş belleğe indirdiğim şarkılardan birini açtım. Hareketli
müziğin verdiği enerji ile birleşen klima ferahlığında hayat yeniden bir cenneti
andırmaya başladı.
‘Bu iyi geldi işte.’
‘Gelmez mi?’
Elimi yanağına koyarak onu okşadım. Hayatımı
birleştirdiğime beni her geçen sene daha da şükrettiren bu adam tüm asaletiyle
aracı sürmeye devam ederken. Yanına biraz daha sokularak ıslak bir öpücük
kondurdum yanağına.
‘Bak bu daha iyi geldi.’ dedi sırıtarak.
Ona sarıldım ve başımı omzuna dayadım. Müzik ve
serinlik eşliğinde bir süre yol aldık. İklimin iyice kontrolden çıktığı Konya
Ovasından geçerken çölleşmekte olan toprak bizi iyice tedirgin etti.
‘Daha önce bir çölün oluşumunu canlı canlı hiç
görmemiştim. Şu ülkenin bize verdiği imkanlara bak…’
Gülmek istiyordum ama bu sefer pekte gülemiyordum.
Sarıya çalan kahverengi toprak adeta ışığı yansıtmaya başlamıştı.
‘Burada biraz fazla kalsak serap bile görürüz.’
Haklıydı. Termometre şimdi 49’du.
‘Böyle giderse nefes alacak yer kalmayacak. Göç
etmelerine şaşmamalı.’
Yolda bir tane hayvan yoktu. Ne yol başında bekleyen
satıcılar, ne bir yaşam formu. Kendimi yalnız hissetim.
‘Sence Marstakiler de böyle bir yaşam mı yaşıyor?’
Kocam gülmeye başladı.
‘Marstakiler yeraltı şehirlerinde huzur içinde
yaşıyorlardır rahat ol.’ dedi.
Hala o komplo teorilerinin etkisi altındaydı. Ben o
kadar kurgusal yaklaşamıyordum. ‘Bence pekte huzurlu olduklarını sanmıyorum.
Sıfırdan bir gezegene yerleştiler. Bizde en azından hala iklimler var. Onlar da
iklim yok!’
‘Hayatım iklime ihtiyaçları yok ki. Yeraltında her
şeyi üretebiliyorlar. Adamlar spermden yapay rahim yoluyla hayvan bile
yetiştiriyorlar.’
‘Bu iğrenç.’
‘Ne iğrenç? Yetiştiriyorlar demem mi? Haha, yalan
mı? Tarım yapar gibi hayvan üretiyorlar. Allah bilir insan da üretmişlerdir.’
‘Tamam bu konuyu daha fazla sürdürme lütfen. Şu
komplolar çok rahatsız edici.’
‘Bunlar komplo değil Türkan. Burada etik sınırına
takıldıkları için Mars’a kaçtılar. Yalan değil. Oraya giden tüm aileler bilim
insanlarından seçildi. Hatta bana kalırsa kimin gideceği bile çoktan belliydi.
O kura günü tam bir kapalı kutu.’
Eşime yetişmek zordu. Onu bu konuda fazla dinlemek
istemiyordum. O yüzden müziğin sesini biraz daha açtım. Artan ritimde başka
şeyler düşünmeye çalıştım. İçime dolan kasveti biraz dağıtmasını umdum.
‘Neden bu kadar hassassın ki?’ diye söylendi.
‘Teknoloji artık yapay yollarla insan üretmeye imkan veriyor. Bunu kabul etmek
senin için neden zor?’
‘Bunlara inanıyor oluşunu kabul edemiyorum sadece.
Sence insan yaratabiliyorlarsa neden takip ettiğim onca bilim bloğunda bununla
ilgili bir makale yok?’
‘Neden bize söylesinler ki? Biz daha etik bariyerini
bile aşamamış bir türüz. Daha ahlak ne onu bile bilmiyorken, anlamıyorken
egoist benliklerimizle bir dünyayı yok ettik. İlkellik damarlarımızda var. Bize
bunu açıklasalar ne olur açıklamasalar ne olur?’
Böyle konuşunca ona inanmak istiyordum. Ama mantığım
ve aklım bana bu saçmalıklara inanmak yerine aşırı sıcaklardan çölleşen ülkede
nasıl hayatta kalacağımızın yolunu bulmanın düşünmek için daha iyi bir konu
olduğunu söylüyordu.
‘Oradaki koloni orayı dünyalaştırmak için orada.
Hepsi gönüllü oldu. Bizim için, insanlık için. Hayatlarını o cehennemi cennete
dönüştürmek için feda ettiler…’
‘Oradakiler eminim Satürnün uydularına uygun insan
genom dizilimini nasıl yaparız onun deneylerine çoktan başlamışlardır. Europayı
ne çabuk unuttun?’
‘Bir kere Europa buzdan bir gezegen. Orayı ısıtmak
bir yana dursun, genetik teknolojisinin oraya uygun bir tür geliştirebileceğini
hiç mi hiç zannetmiyorum. İşte şimdi kurgusal zihnin iyice kontrolden çıktı.’
Sırıtarak arabasını kullanmaya devam etti. Sarı
saçlarının altındaki o gıcık tebessümü top sakalı bile gizleyemiyordu. Koluna
sertçe vurdum. Kahkaha atmaya başladı.
‘Kapa çeneniiiğ!’
‘Seni gıcık etmek çok hoşuma gidiyor hayatımın
anlamı!’
‘Şapşal.’
‘Seni seviyorum aşkım.’
Ahh… Bende. Bende…
…
Yorumlar
Yorum Gönder